Eczanede günlerim kültür şokundan iş şokuna koşmakla geçerken, 1 saatlik öğlen tatilim ne okul hayatımda ne de iş hayatımda bu kadar doyurucu olmamıştı. Hem yemek hem de kelimenin diğer her anlamı ile. Sirkeci gerçekten muhteşem bir yer. Bir insanın aklına ne gelebilrse, burada mevcut. 50 metrelik bir sokak üzerinde futbol topu, kol saati, leğen, berliner, fritöz, toka, fotoğraf makinesi, ajanda ve asprin bulmak mümkün. Nasıl bir bolluk nasıl bir düzeli kaostur bu. Aklım almıyor. Her gün yeni bir şey, yeni bir yer görüyorum aynı sokaklarda. Yemekler de cabası, her öğlen 7 tllik ticketlarımla ziyafet çekiyorum. Bir tabak tadına doyulmaz sebze 5 tl, 50 gr ekmek arası döner 4 tl.
Bu pahalı, çünkü döner değil, Deuner.
Vee geldik Sirkeci ve çevresinin esas değerine. Bir süredir farketmeden, menülerde ve tabelalarda türkçe-ingilizce çevirisinde 'yurdum insanlıklarını' biriktiriyorum. Burası ne tarih ne de kültür konusunda, etrafta dakika başı gördüğüm muhteşem çeviriler ve yurdum insanlıkları kadar etkileyebildi beni açıkçası..
Böyle değişik geçen 5 iş gününden sonra, bir kaç haftadır her pazar sabahı yaptığım gibi kahvaltı için Arda'yla, Kerim'le Özge'nin evinin yolunu tutacakken, programda yapılan küçük bir değişiklik ile, turist olmayanlar için turistik turuma devam ettim. Şiddetli tavsiyeler üzerine, Aksaray'da bulunan Akdeniz Hatay Sofrası'na gittik. Bu kadar çok çeşit peynir, meze, börek otel açık büfelerinde bile nadir. Hayatımda duymadığım bir sürü yemek vardı. Gastronomik maceraperestimiz Emre önderliğinde bir sürü şey denedik ama ben mumbar dolmasında takıldım. Iııh yani gerçekten midem kaldırmadı konsepti ve görüntüyü. Yiyenler çok beğendi ama ben sakatat konusunda risk almama taraftarıyım.
Ben genelde sebze ve ot türevlerinden ilerleyerek, kısır, çeşit çeşit dolma, yoğurtlu sebzeler falan yedim. Abagannuş, tebbuli, mekdus, mütebbel ve haşlama oruk yediğim şeyerden sadece bazıları. Her birinden azar azar deneyip baya ciddi bir repertuarı denedim. Ocağın açılmasını fırsat bilip, gerçek bir brunch yaparak bir de kağıt kebabı yedik. Hele sıcak servis edilen fava ezmesi diye bir şey vardı ki, ((hatta resimde çatalımın içinde olduğu kahverengimsi şey) tarifini bulmak zorundayım, İNANILMAZ!
Akdeniz Hatay Sofrası-Ahmediye Caddesi No:44 Aksaray, Vatan Caddesi üzerinde historia AVM yanı. Valesi bile var ayıp ettiniz, ve resmini çekmeyi unuttuğum wc yerine 'Lavabolar' yazan tabela.
Buraya kadar gelip, 17 sene sonunda iskelelerin kalktığı Ayasofya'yı görmemek olmaz dedik ve vınn Sultanahmet'e vardık. İsim vermeyeceğim ama aramızda Ayasofya'yı görmemişler de vardı, iyi bir gezi oldu. Günlerden pazar, hava da kapalı olunca gayet sakin, tenhaydı, baya rahattık.
Ayasofya tüm ihtişamıyla görücüye çıkmış, artık tavanları görmek için üzerinize iskele düşmesini riske etmeye gerek kalmıyor. Ben bu yapıya her girdiğimde nefesim tutuluyor, bu nasıl bir tasarımdır, nasıl bir inşaat tekniğidir.
Hava da kapalı olduğundan tüm ışıklar yanıyorken içerisi daha bir mistik ve gerçek üzeri olmuştu. Herkesin gidip görmesi gerek acilen zaman yaratıp, giriş 20 tl, kredi kartı alıyorlar.
Eklemeden geçemeyeceğim, 1500 küsür sene önce böyle bir bina yapabilmişken insanlar, bu muhteşem yapıya bizim katıığımız ne peki derseniz;
Buyrun.
Böyle bir günün sonunda, sıcacık evde oynadığımız Trivial Pursuit tam oturdu. Muhteşem bir pazar günü de böyle bitti. Geçirdiğim dolu dolu bu hafta, İstanbul'u daha iyi tanıyacağım dememin üzerine iyi geldi, olacak dedim oldu işte. Tekrar NY'ta görüşmek üzere.
PS. Bu resmi az kalsın unutuyordum, Ayasofya'nın çıkışındak şikayet kutusu beni benden aldı. siz de bundan sonra blog ve genel olarak benim hakkımdaki şikayetlerinizi lütfen buraya bildirin. Bilgilerinize arz ederim.