Oturduğu yerden ekmek yemekten, kendi fırınında ekmek yapmaya kadar gitmeyi düşünen bir delinin aklından geçirdikleri

Pazar, Ekim 31, 2010

Bugün benim bayramım

Bugün saatlerin geri alınması hem iyi hem de kötü oldu. Dün, gece gezmem 1 saat uzadı, ve 1 saat daha gezmem çok da hayırlı olmadı. Ama biricik pazar günüm 1 saat uzadı ve işte bu süper oldu. 1 ekstra saat ne kadar da farkettiriyormuş! İyi arkadaşlarla süper bir sushi yemeğinden sonra, kitapçının yemek bölümüne yaptığım küçük gezi, bu akşam için beni iyice heyecanlandırdı. Kitaplarda en çok gözüme çarpan şey hem basit hem de neredeyse herkesin sevdiği brownie. Brownie konusunda pek deneyimim yok, mutfağın tuzlu tarafının en büyük destekçisi olmama rağmen, tatlıyla aram pek yok(Tüh!). O yüzden yorumlarıma pek güvenmeyin, yarın iş yerinde kamuoyuna sununca tam notunu veririm. Türkçesini düşündüm taşındım bulamadım, bravni, ıslak kek falan diyemeyeceğim, bal gibi brownie işte Osmanlı mutfağından değil ya, basbayağı Amerikalı canım. Bu arada ülker ürünlerine niye ingilizce isim verip, reklamlarında inatla Türkçe okutuyor?Golden değil, goldın, finger değil fingır ya!Türkçe okutacaksan niye ingilizce isim koyarsın ki?! Neyse. Aldığım kitaplarda da bir sürü brownie tarifi var, bu haftayı brownie haftası olarak ilan ediyorum. İlk deneyeceğim, 'Flourless Gooey Brownie'. Adını cadılar bayramına yakıştırdığım için bu tarifle başlıyorum. Bu ekstra saat yüzünden midir nedir, ben bir adım daha ileri gidip üzerini süsledim falan kendi çapımda.Hadi bakalım, happy halloween!


Flourless Gooey Brownie- türkçesi zorladı biraz beni, unsuz akışkan brownie?


225 gr bitter çikolata ben 120 gr sütlü, 120 gr bitter kullandım, paketler 80 grlık, başka nedeni yok
3 yumurta, çırpılmış
225 gr tereyağı gözüme çok geldi 125 grlık 1.5 paketten biraz az kullandım
150 gr öğütülmüş badem
2 çay kaşığı vanilya esansı 1 CaK vanilya, 1 ÇaK badem esansı
100 gr ceviz ceviz ve badem fazla geldi, direkt kullanmadım
200 gr şeker brownie hamuru baya tatlıydı, sadece 100 gr kullandım


Tarif baya basit aslında, yemesi dışında 1 saat sürüyor sadece yapılması. 


Öncelikle tüm çikolataları bir tencerenin içine kırarak başladım. Sonra tereyağını da aynı tencereye koymam gerekiyordu ama gerçekten içim elvermedi.225 gr tereyağı nasıl bir ölçüdür???butter, butter, more butter da, ııh gerçekten midem kalktı. o yüzden 1.5 paketten biraz daha az kullandım. Tereyağını küçük küplere bölüp tencereye koydum, erimesi kolaylaştı.


 Kısık ateşte yavaş yavaş karıştırıp, bana bile muhteşem görünen bir sıvı çikolata oldu. 


Bu arada, bir tutam da tuz ekledim, alışkanlık, bence çikolatanın tadını ortaya çıkartıyor. Önce tarife göre 200 gr şeker ölçtüm ama, yine gözüme fazla geldi, çikolatanın tadına baktım, olacak gibi değildi, 100 gr koydum sadece.

Karışımı ocaktan alıp kenara soğumaya bıraktım. Brownie karışımım soğurken, çiğ bademleri insan yiyecek boyuta getirmek için kolları sıvadım. Önce rondo diye düşündüm ama temizlemesi büyük sıkıntı ve bir anda un ufak edebiliyor her şeyi, biraz kontrolsüz. İş başa düştü direk bıçakla parçaladım, öbür elini bademlerin üzerine siper etmekte yarar var yoksa her yere fırlayıveriyorlar.


 Ufaltılmış bademleri de brownieme ekledim. Başka bir tabakta 3 yumurtayı çırptım, ve çikolata soslu omlet yememek için, soğuduğuna iyice emin olduğum çikolata karışımına yavaş yavaş yedirdim. 



1 çay kaşığı vanilya, 1 çay kaşığı da badem esansını da ekledikten sonra, yağlanmış borcama yerleşen brownie artık 180 derecelik fırına hazır! 


Tarifte 25-30 dk yeterli diyordu ama ben 40 dk pişirdim.




 Gooey, akışkan anladık da, benimki katı bile değildi. Bu arada cadılar bayramı şerefine bir numara yapıp, Güzel Hanım'ın mutfak defterinden sayfa aşırıp, kendimce bir stencil hazırladım. Kendimce dediğimi tekrar hatırlatırım.


10 parmağımda 10 marifet gördüğün gibi. Sonunda pişen browniemi fırından aldım ve soğumaya bıraktım. Sabırsızlık çok kötü şey, hemen resim çekip sonuçları görmek istediğimden, sıcak brownienin üzerine şekillerimi yerleştirdim vee çay süzgecinden aşağıya pudra şekeri boca ettim. 


Kağıttan şekilleri kaldırırken üzerilerinde biriken şeker, muhteşem tasarımımı biraz bozdu ama, olsun artık o kadar da canım.


Tabii sıcak brownieyle buluşan pudra şekeri eridi. Pudra şekerinin eriyebileceğini aklımdan bile geçirmemiştim, yine bir ders almış oldum. Ya sabır. 
Browniemi 1 saat soğumaya bıraktım, bir parça denedim bence gayet güzel olmuş. Yarın iş yerimden gelen yorumlarla karşınızda olacağım. Herkesin cadılar bayramı kutlu ve tatlı olsun. BOO!

Cumartesi, Ekim 30, 2010

Hayatımın aşkı, Simit

Bu yazı 28 Ekim Perşembe günü için hazırlanmış olup teknik ve benden kaynaklanan bilumum nedenlerden dolayı ancak bu sabah yayınlanabilmiştir. Save etmeyi de öğrendim, ders üzerine ders alıyorum...


Ekmek, pasta, cupcake diyerek yola çıkarken, bu işe başlamanın sağ ayağı herhalde benim için simittir. Benim için tüm hamur işleri arasında en önemlisi, en güzeli, en kralıdır tartışmasız. Sabah, öğlen, akşam, doktorda, işte, arabada, gerçekten her yerde insanın karnı acıktığında yiyebileceği muhteşem bir buluş simit. Evet, bu kadar şeyi hamurdan bir yuvarlak için söyledim. Chicago'da bulunduğum bir türlü bitmek bilmeyen sonsuz zamanda en çok özlediğim şeydi sanırım.(Ailemden sonra tabii, okuduğunuzu biliyorum sonra trip atıyorsunuz(Baba!))
Simitin de gurmesi olur mu dememek gerek, görünüşte basit olan bu susamlı hamurun tadı yerden yere değişir. Şahsen, pastane simidini yalandan bulan biri olarak, sokak simidinin yerini hiç bir şey tutamaz. Ne o çok tahıllı taş parçaları, ne gurme otlu simitler ne de sütlü mütlü abidik gubidik butik simitler. Less is more bazen, değil mi?
Bu arada dünkü FAIL'den sonra hüsranla tüm tariflerimi mutfakta bırakmıştım. Bugün eve geldiğimde, Güzel Hanım 'Acıkmışsınızdır diye size simit yaptım' dedi. Bir darbe de oradan geldi kadın patır patır bir tane tarifimi alıp yapmış gayet simidi.Buyrun, burada yapılmışı var...Onun tarifini de sonda vereceğim, biraz poğaçamsı o(bişey demezsem ölürüm)



Bu simit tarifini bulmak için baya uğraştım, sonunda güvenilir(!) gözüken bir sokak simidi tarifi buldum; aldığım sitede bile, yazar tarifin bilumum yerine, 'HAHAHAAH, kesin yaparsınız, haa oldu' gibi moral verici sözler yazmıştı.Yılmadım, inadım tuttu, başladım.

İstanbul'la küs olduğum bu ıslak gecede, sıcacık mutfakta bir kadeh şarap ve resimlerde de göreceğiniz çizgili çoraplarımla fırının önünde simitlerimin kızarmasını beklemenin bana verdiği zevk, doğru yolda olduğuma bir işaret. Ben de başladığım bu işe, doğru başlamak istedim, işte buyrun size Simit.

Sokak Simidi        Önce 60 derece fırın ısısı, sonra 190

1 kg un 
1 paket yaş maya 
1 çorba kaşığı(ÇK) tuz  2 ÇK tuz-benim simit tuzsuz oldu, arttırıyorum
1 ÇK şeker 1 ÇK bal -ben şeker yerine hamur işlerinde her zaman yaptığım gibi bal kullandım
1 çay bardağı ayçiçek yağı ben direk hiç yağ kullanmadım
Alabildiğince su
200 gr susam gramını bilemem ama ben 2 paket kullandım

Simidin sosu

2 ÇK pekmez
2 ÇK ayçiçek yağı kullanmadım
1 su bardağı su ben pekmez/su oranını 1/1 tuttum, 4 ÇK pekmez/1 SB su

Şimdi gelelim tarife, ben öncelikle çalışacağım tüm tezgahları sabunlu bezle silip iyice kurulayarak başladım işe. Bu arada da tüm malzemelerimi topladım. Dünkü maya faciasından sonra akıllanıp ilk önce maya işini hallettim. 1 Paket ıslak mayayı, 1 SB ılık suyun içine koydum. Hatta ben okuduğum şeylerden yola çıkarak, ılıktan çok sıcağa yakın su kullandım. Kış aylarında mayalandırmaya yardımcı oluyormuş, denemekten zarar gelmez. Bu arada ben öbür işlere dalıp mayayı unuttum. Bir baktım ki mayada hiç bir kabarma, hareket yok, bunun üzerine çatalla ezerek suya yedirdim. Bu arada ıslak maya çok acayip bir şey, garip kokuyor, bozuk falan zannetmeyin.Yarım saat sonra tekrar baktığımda hiç bir değişiklik yoktu, bunu başka bir şekilde hallederim diyerek devam ettim.

1 kg unu ve 2 ÇK tuzu ince bir elekle karıştırma kabıma eledim. Burası önemli çünkü unun içinde bir sürü parçacık oluyor onları ayırmak gerek. 

Unun ortasını klasik çukur yaptım, ve maya/su bulamacını yavaş yavaş, çatalla yedirerek çukura döktüm. O bitince, azar azar su ekledim. Burada bir ölçü yok, ben de sinir olmuştum 'aldığı kadar un ne demek yani tarif mi şimdi bu?' diye ama gerçekten de durum bu. Hamur sert bir hamur ve baya yoğurulması gerekiyor, o yüzden ben hamurumu, olduğunu düşündüğümde unlanmış tezgaha aldım. Ama, gel gör ki benim hamur gayet olmamış, altı içi falan vıcık vıcıktı.


Evde de un kalmadığı için, un gelene kadar ellerim bağlı bir şekilde hamuru yoğurmaya çalıştım. Bir türlü gelmek bilmeyen undan azar azar ekleyerek hamurumu eli yüzü düzgün hale getirmeyi başardım. Bunu yaparken de ortalığı talan ettiğimi söylememe gerek yok herhalde.


Tarifte hamuru dinlendirin diyordu, bir 15 dakika kadar bekledim ama bir şey olmayınca, hamuru alıp küçük parçalar halinde kestim. Bu parçaları, elle oklava hareketleri yaparak(başka nasıl anlatılır sen söyle?) ileri geri uzatarak uzun çubuklar haline getirdim.


Bu çubukları çiftler halinde ayırıp, uçlarından birleştirerek, birbirlerine doladım. Dolanmış ikili hamuru yuvarlak yapıp simit şeklini verdim ve uçlarını birbirine bağladım. İşte simit!


Heh, ilki biraz şekilsiz ve baya büyük oldu ama, sağlık olsun, evde simit yapıyoruz yani. Aynı adımları tekrarlayarak simitleri tamamlıyoruz, ben sadece 4 tane yaptım, geri kalan hamuru streç filme sarıp buzdolabına koydum, yarın daha iyisini yaparım diye.(Bu arada buzdolabında 1 saat bekleyen öbür hamur sanırım iyice mayalandı, ondan muhteşem bir şey çıkacak eminim)

Bu arada, normalde simitlik susam diye bir susam çeşidi varmış ondan kullanmak lazımmış, ama ben bulamadığım için çok kısık ateşte 2 paket susamı, sürekli, SÜREKLİ karıştırarak koyulttum. Sürekli diyorum, gerçekten hemen yanıveriyorlar aman dikkat.

Bir başka kapta, 4 ÇK pekmez ve 1 SB suyu karıştırıyoruz. Hazırladığımız simitleri önce bu karışıma sonra da susama batırıp yağlanmış fırın tepsisine diziyoruz. 

Benim simitler sola çekmiş.

Kolay değil mi, HAYIR. O simitler sürekli kopmak, esnemek, birbirlerinden ayrılmak istiyorlar. Tezgah, pekmez, susam ve fırın tepsisi bitişik olmalı ki, simitlerin havada kaldıkları zaman minimumda kalsın yoksa gerçekten kopuyor ve dağılıyorlar, sinirden ağlayacaktım.Resimde öyle çıkmış ama aslında simitleri pekmeze hemen sokup çıkartmak ve fazla sosunu da almak gerek, yoksa yumuş yumuş oluyorlar.
Size does not matter.

Ve en sonunda simitler fırın tepsisinde yerlerini alınca, 60 dereceye ayarlanmış fırınımızda, son mayalama denemesini yaptım. Bu arada fırına simitleri koymadan önce, en altına bir borcam'ın içinde 2 parmak su koydum, buhar bir işe yarıyormuş. 60 derecelik fırında 15 dakika geçiren simitler gerçekten baya büyüdüler, fırından çıkarttım. 


190 dereceye gelen fırına simitleri tekrar koydum ve yarım saat pişirdim. Benimkiler biraz büyük olduklarından, içleri tam pişmemişti, sonra bir 10 dk daha ekledim. Ve sonunda simitlerim hazır!!!

Yalan söylemeyeceğim gerçekten çok güzellerdi amaaaa tuzsuzlardı! Tuzlu beyaz peynir ve zeytinsiz ben tadını bir şeye benzetemedim. Bu yüzden de tarifi 2 ÇK tuza çıkarttım. Evden çıkarken yanıma bir simit aldım ve tüm gördüğüm arkadaşlarıma denettim, tuzsuz olmasının dışında baya beğenildi. Genel fikir 'tam sokak simidi ile pastane simidi arasında olmuş!'. Ona da razıyım.

Bu yazıyı 2 gün rötarla, yatağımda moviemax2de Julia/Julie izleyerek (Kardeşimi özledim, keşke burda olsaydın ve simitleri tadabilseydin) ve simitlerden kalan yarın parçayı kahvaltımla mideye indirerek yazdım, tuzsuzluk dışında gayet başarılı bulduğum ilk denemem de burada tatlıya bağlandı. Next!!!!!




Unutmadan!!!!
Güzel Hanım'ın Poğaçamsı Simitleri
1 paket oda sıcaklığında margarin
2 kahve fincanı(KF) yoğurt
2 ÇK şeker
2 çay kaşığı(ÇaK) tuz
1 yumurta sarısı içine, akı üzerine
1 kase susam
1 ÇK çörek otu
4.5 SB un
1 ÇK kabartma tozu
1 tatlı kaşığı(TK) mahlep


Unu eleyip, ortasına margarin+şeker+tuz+yumurta sarısı+kabartma tozu+mahlep koyup iyice yoğurmuş. 30 dk bekleyip, ceviz boyunda koparttığı hamurları yukarıdaki tarifteki gibi uzatıp simit haline getirmiş. Hazırlanan simitleri önce yumurta akına sonra da susamlara batırıp, fırın tepsisine dizmiş ve 170 derecede poğaçamsı olana kadar kızartmış. Tamam mı?

Perşembe, Ekim 28, 2010

Oof yağmur, sen de yağma üzerime

Eveeet, dünkü ilk post'umdan sonra büyük bir gazla bir sürü tarif print edip eve gittim. Hamur işleriyle ilgili ilk dersimi de, bu süreçte öğrendim. Mayalanma süreci. Öyle hop diye eve geldim, blog açtım, simit yapacağım demekle olmuyormuş gerçekten. Yazın farklı, kışın farklı mayalanma zamanlarıyla hamuru yoğurmadan önce ıslak mayayı ılık suyun içinde pofuduk pofuduk olana kadar bekletmek gerekiyormuş. Dünya üzerinde yaşayan en sabırsız insanlardan biri olarak, demek oluyor ki ben baya zorlanacağım bu işte. Birinci dersimi aldım, sıradakileri sabırsızlıkla bekliyorum.


Ayaklarım sabah mayalanırken.

Çarşamba, Ekim 27, 2010

Yolun Başı


25 yaşındayım ve işimde bunalmış durumdayım. Yaklaşık 3 hafta önce bir sabah uyandım ve bu işi yapmak istemediğime karar verdim. Karar bölümü zor olmadı açıkçası, sandığımdan da kolaydı. Sabah kalktım, ve kendime bir fırın açmak istediğimi anladım. O günden beri, işime daha da zor gidiyorum, ayaklarım resmen geri geri gidiyor. İşyerimde zavallı bitkilerimin bile öldüğü masamda oturmak artık kabus. Çiçeklerimin kaderi için daha çok gencim. 17 yaşında diretip, zevkle seçtiğim mesleğim artık bir ızdırap oldu. Daha 3 senedir çalıştığım, uğruna ne kavgalar ettiğim mesleğimi bir 20 sene daha yapacağımı düşünmek bile içimi daraltıyor.Ben de mutsuzluk dolu bir kariyer yerine, beni mutlu edecek bir fırın istediğimi anladım. 
Tabii bu fırın işini yapmamam için binlerce neden var. 'Kızım, nasıl geçineceksin?', 'Manyak mısın, ekmek her yerde var', 'O kadar okul okudun, boşa mı gidecek'. Liste sonsuz, isteyene Annem usanmadan sayabilir. Bu işi yapmamam için bu kadar neden varken, fırın açmayı gerçekten ne kadar istediğimi görmeden olmazdı. Bu yüzden de, bu blogda ilerde açmak istediğim fırınımda servis edebileceğim çeşitli ekmek, sandviç ve tatlı tarifleri deneyeceğim. Aklıma gelen fikirleri, gördüğüm güzel tatlıları, ilerde kullanmak üzere iç mekan tasarımlarını, bazen de sadece aklıma estiği için abuk subuk şeyleri ve günlük hayatımı buraya koyacağım. Eee, bir yerden başlamak lazım, en kolayı da maceralarımı paylaşmak sanırım. Ocak'ta başlayacak olan ekmek ve pastacılık kursuna kadar boş oturmak yerine, 


Bir fırın için kaç ekmek yemek gerek, hep beraber göreceğiz.


Anne'cim, bu blog sana adanmıştır.



      Bu resmin ne olduğunu soran çok oldu, içindeki sanat ruhu ölmüş olanlar için 'Masamdaki ölmüş çiçeklerim'.