Oturduğu yerden ekmek yemekten, kendi fırınında ekmek yapmaya kadar gitmeyi düşünen bir delinin aklından geçirdikleri

Pazartesi, Kasım 29, 2010

Simitin kuzeni Bagel

Cumartesi akşamı çıkmamak aslında bir lütuf, ben bu pazar sabahı bunu öğrendim. Çok planlar yapılıp, gerçekleşen 0 planla geçen bir hafta sonu, beni şaşırtıp en iyi partiden daha mutlu etti. Ben ne kadar geç yatsam da odamda perde olmadığından mıdır, hep erken kalkıyorum ama önceki gecesi azılmamış sabahın tadı bir başka oluyor. Erken edilen kahvaltı, ter kokmayan gym, bitmeyen enerji, trafiksiz yollar ve sessizlik. Yaşlanıyorum galiba. Erken kalkınca erkenden halledilen günlük işler de cabası, böylece öğlenden itibaren arkadaşlarla yapılacak bilumum şeye zaman kalıyor, artıyor bile. Geçen hafta uzun süredir ilk defa dışarıda Cumartesi'nin keyfini çıkarttım, 20 derecelik hava da gerçekten insan daha ne ister ki dedirtti. Aralık kapıya dayanmışken Nişantaşı'nda (bu hep kafama takılıyor, Nişantaşı'da olması gerekmez mi?) yapılan gün ortası keyfi gerçekten paha biçilmez.
Bazıları frankfurter sever.

 Evden çıkmadım, çok sorumluyum, çok olgunum diyemeyeceğim, bunda kararsız canım arkadaşlarımın veeee annemin bana aldığı yeni sevgilim Kitchenaid'in katkısı büyük. Eve kapanıp aşk yaşadık son iki gündür gerçekten. Karıştırıyor, yoğuruyor, çırpıyor, bunları yaparken mutfağı hiç dağıtmıyor; hem de insan bakmaya doyamıyor. Yeni sevgilimin, tanıdığım çoğu erkekten daha çok işe yaradığı kesin;) (İlk gülen suratım da buraya nasipmiş, kimse üzerine alınmasın diye)
Hem güzel, hem akıllı.


Muhteşem Cumartesi'den Pazar da geri kalmadı. Bir önceki günden hazırlayıp buzdolabına teslim ettiğim hamurdan yaptığım, tek kelimeyle i-na-nıl-maz bagel'larla edilen kahvaltı paha biçilmezdi.

Üzerine Benny ve Toro'yla yaptığım 'tempolu' yürüyüş de, bagel'dan aldığım kalorileri bir nebze de olsun hafifletti. İstanbul'da insanın köpekleriyle yapabileceği şeyler sınırlı, iyi havaya da çok bakıyor ne yazık ki. Tabii benim oğullarımın da sosyal ortamlarda birer canavara dönüşmesi işleri hiç kolaylaştırmıyor. Bu nedenle sadece arabaya binmek bile benimkileri acayip mutlu ediyor. 
OLEEEY!!!!


Hep imreniyorum kafelerde köpekleriyle oturabilen insanlara, o ne medeniyettir. Ben en son Toro'yla bi yere gittiğimde, sandalyeme bağlayıp lafa daldığımda kendi ipini yiyerek karşı kaldırıma geçmişti. O yüzden bu pazar ilaç gibi geldi bize, sahilde sürekli köpeklere laf atan yurdum insanı bile bozamadı keyfimizi. Gerçekten, köpeğe 'pisi pisi' demek nedir? Çeşitli nedenlerden uzayan yürüyüşümüz sonunda baya bir yorulduk, sadece ben değil.
Evet, belli oldu hepimizin ihtiyacı var spor yapmaya, tek benim değil, Benny resmen öldü.


Gerçekten, İstanbul'da yaşamama rağmen boğazda yaptığım yürüyüşler 2 elin parmaklarını geçmez herhalde. Millet şehirlerde sokaklarda araba, kamyon, asfalt demeden koşuyor, yürüyor, ben malak gibi evde yatıyorum bu güzelim şehirde. Evet, bazı şeyleri değiştirme zamanı geldi sanırım.

Şimdi sırada tarifim var. Tarif, bagel tarifi. Amerikalı'ların bizim simit tükettiğimiz gibi tükettikleri bir hamur işi. O da yuvarlak, o da hamurdan, o da her an yenilebilir. Tek farkı, ve benim bagel'ı daha çok sevdiğim nokta da bu açıkçası; daha tombik olması. Böylece içine bilumum malzeme doldurulup sandviç halinde de yenebiliyor. Simit'in beyaz peyniri ne ise, bagel'inki de krem peynir. Oof bir de üzerine füme somon, kapari, dereotu ve limon suyu...Tarifi veriyorum, yoksa bitmeyecek bu iş.

Bagel

Hamuru için

40 gr eritilmiş tereyağı
2 1/4 ÇaK kuru maya
2 1/4 cups ılık su
2 ÇK şeker 1 ÇK bal
3 ÇK 'solid vegetable shortening' -şimdiii bu vegetable shortening nedir ben çözemedim, çok da uğraşmadım ama yaptığım arama sonunda, yerine tereyağı kullanılabileceğini öğrendim, öyle de yaptım, 60 gr tereyağı
1 ÇK tuz
2 ÇaK karabiber
6 cups un

İçinde kaynayacağı su için

8 cups su
1/4 cup şeker
1 ÇaK karbonat
1/4 cup pekmez- tarifte yoktu ama bagel tariflerine bakarken, çoğunda 'barley malt' diye bir şey gördüm, pekmeze benziyordu ekledim, zararını görmedim

Bagel'lerın üzeri için

2 yumurta akı
1 ÇK soğuk su
Susam, haşhaş tohumu, sarımsak tozu, soğan kurusu
Tuz


Önce mayalandırma işlemini başlatarak girdim olaya, 1/4 cup ılık(ben hafif sıcağa kaçan kullandım) suya, mayayı çırptım.İçine balı da ekleyip, mutfağın ılık bir yerine bıraktım, krema gibi olana kadar.

Bu arada geri kalan suyu, 60 gr küp küp tereyağını, kremalaşan mayayı ve tuzu muhteşem mikserime koydum. biraz karıştırdım ama küp tereyağıyla su tabii ki de karışmıyor. Tarif bir garip, katılıyorum. Durum bu olunca, uğraşmadan direk üzerine yedire yedire 6 cup unu boşalttım. Bu arada mikser sürekli çalışır haldeydi, iyi karıştırın.

Bir hamur oluştuğunda, hiç oluşmasa daha iyiymiş dedirtecek derecede yapışkan, biçimsiz ve sinir bir hamur. Zorla karıştırma kabından ayırıp unlu tezgaha attım.

Tezgahı unlamak bahanesiyle eklenen 1.5 cup undan sonra, hamura benzeyen hamuru, erimiş tereyağı ile yağlanmış borcama alıp, üzerini de yağladıktan sonra, plastik filmle kapattım ve 2 katına çıkana kadar bir köşede beklettim. 2 katına çıkan hamuru, bir kaç kere yoğurup havasını aldıktan sonra, yağlayıp, üzerini kapatıp, 1 gecesini geçireceği buzdolabına koydum.

Vee geldik pazara. Geleceğe dönüş oldu biraz, zaman falan geçti, hamur kocaman oldu, artık pazar sabahı, hadi bagel zamanı!!!!! Her şeyden önce fırını 240 dereceye kuralım, en önemlisi bu.

Buzdolabından çıkan hamuru ikiye böldüm, 2. parçanın üzerini kapatıp dolaba koydum. Tezgahtaki parçayı 5 eşit parçaya bölüp, hafif hafif unlayarak top yaptım, bu baya eğlenceliydi.

Şimdi işte bagel işinin en can alıcı noktası. Bagel'ı bagel yapan şekli vermek. Hamuru baş ve işaret parmağı arasına alıp del diyor tarif. Yok yaa??? O kadar basit değil ki, şaşarsın. Parmak yapışıyor, bagel kopuyor, dairelikten çıkıyor, abidik gubidik hamur parçasına dönüşüyor bu meret.

Ben deneme yanılma ile becerdim işi, ki en sevdiğim öğrenme biçimi, denemeden, yanılmadan öğrenilmiyor, ezber yok! Baş ve işaret parmağını unlayıp, bagel'ı çimdirerek deliyoruz, işaret parmağının etrafına geçirdiğimiz hamuru, hulahop çevirir edasıyla parmak etrafında çevirip, tepsiye bırakıyoruz. Voila.

Evet, simitte olduğu gibi kuzenlerinde de şekil sıkıntısı mevcut. Genetik herhalde, olduğu kadar artık. Şaka bir yana burada bir dipnot vermeden geçemeyeceğim, delikleri olabildiğince büyük tutuni hamur çok kabaran bir hamur, sonra benimkiler gibi açma/bagel karışımı deliksiz 'türk beygıl'ına kalırsınız. Ki bence güzeller...Neyse.

Bagel'lar fırınlanmadan önce kaynatılıyormuş. Haydaa. Peki dedik, 8 cup su+pekmez+karbonat+şekeri kaynattık. Bu arada da internette okuduğum tarif yorumlarında, kaynar suyun mayayı öldürdüğü, bagelların dağıldığı gibi korku hikayeleri okudum, ödüm patladı ama tarifime güvendim. Kaynar suya bagel'ları attım, dibe çöktüler önce, yüzeye çıkan bagel'ları taraf başına 1 dk kaynattım ve fırın tepsisine aldım.

Bagel'ları tatlandırmak için, üzerlerine çırpılmış 2 yumurta akı+su karışımını 2 kat sürüp, bilimum malzemeyi de serpiştirdim.

Benim en sevdiğim bagel olan 'everything' bagel'ı taklit etmeye çalışıp, haşhaş tohumu+toz sarımsak+toz soğan+susam karışımını bagel'lara yedirdim.

240 dereceye ulaşan fırının en altına bir borcam koydum, cam ısınana kadar, 10 dk kadar bekleyip, yarım bardak soğuk su ve birkaç buzu , bagelları fırına attıktan hemen sonra sıcak borcama döküp hemen fırının kapağını kapattım. Buhar odası senaryosu, anladınız. 20 dk sonra, fırını kapatıp, kapağını açıp, bagel'ları 5 dk daha öyle beklettim.

Ve, alın size evde bagel. Soğuma teline aldım, muhteşemler. Söyleyecek bir şey yok artık.

Budur.

İçi yumuşacık, fırından çıkmış normal ekmek gibi, dışı simit gibi çıtır çıtır. Bir insan pazar sabahı daha ne ister ki?


Tazeyken olduğu kadar, bu akşamüstü atıştırmalık olarak, zeytin ezmesi+kaşarla tost makinesinde kızarmış bagel muhteşemdi. Her yola geliyor yani. Vay vay vay.


Blogu yazana kadar, gururum sönmesin diye bagel resimlerini yine de koydum Facebook'a. Gerçekten çok gurur duydum, inanamazsınız. İnsanlık için minik, Bengi için süper bir adım bu hamur parçası. Özellikle şu son günlerde becerebildiğim tek şeymiş gibi geliyor. Duygusallık bir yana, en büyük destek ve yiyemediği için kahrı taaaa GuangZhou'da noodle ve köpek etiyle beslenen, bana GuangZhou diye bir yer olduğunu öğreten, Çin'deki tek okuyucularım, çin işkencesi mağdurları Tolga ve Ece'den aldım. Bizden hiç bahsetmiyorsun diyorlar sürekli, bu bagel'ları onlara ithaf ediyorum. Gözden uzak gönülden uzak derdim de, sıkıntı yok, Blackberry sağolsun.

Dipnot: Blogu okumadığını bildiğim sevgili gelecek bridesmaid(hahahahha) adaylarım, size de ders olsun bu, Çin'de bile okuyan var, siz İstanbul'da okumuyorsunuz;)

Perşembe, Kasım 25, 2010

Kahvaltıda pizza, yok artık

 Bir önceki yazımdaki pizzalardan kalan, 1 gece dolapta bekleyen hamurları ne yapacağıma da sabah yazımı yazarken karar verdim açıkçası. Annemin bana seneler önce önerdiği Cafe Fernando, hala sadıkça takip ettiğim sitelerden biri. Adam gerçekten işini biliyor, gerek bilgi, gerek türkçe kullanımı, gerek tasarımı, ve en kıskandığım şey olan fotoğraf yeteneği ile beni takipçisi yapmış bir blog. Orada gördüğüm bir kahvaltı pizzası ayarında bir tarif vardı, sabah sabah o aklıma geldi. Kahvaltı benim favori öğünüm direkt. Arkadaşlarım bilir, akşam yemeği programı hiç yapmam, yapıp da beni katanı da sevmem. Doğum günü, yıl dönümü, maç falan dışında gerçekten tercih etmediğim bir öğün akşam yemeği. Yemekler ağır, üzerine çıkılacaksa ağılık yapar, alkol alınıyorsa ne alkolden bir şey anlaşılır ne de yemekten. İnsanlar hava kararınca daha yüksek sesle konuşmaya başlıyor nedense, yanındakini bırak, kendi içinden geçeni bile duyamazsın. Uzayıp gider listem.Öğlen yemeği, eeeeh. Her şeyi yiyebiliyor olmak güzel, istersen akşam yemeği istersen kahvaltı, öyle arada bir öğün işte, karaktersiz biraz. Ama kahvaltı, bir başka. Simit yazımdan da anlamış olabilirsiniz, tam bir kahvaltıcıyım. Hep derim keşke 3 öğün kahvaltı edebilsem, cafe fernando sağolsun, ediyorum artık, işte kahvaltıda pizza.

Dinlenen hamurları pişirmeden 1 saat ince yine ılımaya bırakıp tarife başladım. Bu sefer daha çok resim çektim, çalışkan günümdeyim. Ama gerçekten blog ilerledikçe resim eleştirileriniz daha da batmaya başladı, artık ben de sevmiyorum resimleri ama şimdilik bir çözümüm yok. Tek çözümüm, daha az resim.

Unlu tezgaha aldığım hamuru, biraz yoğurup oklavayla açtım. 160 dereceye ayarladığım fırından çıkan fırın tepsisinin üzerine itina ile yerleştirdim. İtina ile, yoksa vallahi kopuyor. Kenarlarını da bükerek yapıştırdım, yüksek yapmakta fayda var, yumurtalar dökülebilir.

Burada tariflik bir durum yok pek, kahvaltıda neyi seviyorsanız ekliyorsunuz, basit aslında. Ben sosis, zeytin, pınar beyaz, beyaz peynir, yumurta ve taze kaşar peyniri kullandım.

En alta pınar beyaz sürdüm, sonra üzerine malzemeleri sırasıyla dizdim. Tarifte yumurtanın akıyla sarısını ayırın öyle koyun diyordu, benim sabah sabah midem kaldırmadı yapamadım, siz yapın daha iyi olacağına eminim benim yumurtaların sarıları çok ortada kaldı.

160 derecelik fırında 20 dakika sonunda, kayısı kıvamında pizzamız hazıııır.

Peter'cığım haklıymış, bir günü buzdolabında geçen hamur daha pofuduktu, özellikle de kenarları. Günlük kahvaltıya çok güzel bir alternatif, kesinlikle tavsiye ediyorum. Çatal bıçak kullanmadan edilen ziyafet kahvaltının tadı gerçekten bir başka. Ben blogu yazarken yatakta yedim, pizzamı köşeli yapamadım ama ben zevkten dört köşeydim. Zevkli sabahlar!

Evde pizza, var artık

Artık İstanbul'da güzel pizza yemek, park yeri bulmak kadar zor olmaya başladı. Her köşe başında gecekondu gibi türeyen 'İtalyan' pizzacıları, yatağınıza kadar gelen yağlı kalas gibi zincir pizzalar, her restoranda mutlaka bulunan menü kurtarıcısı pizza margarita'lar derken, insan pizzanın aslında ne kadar muhteşem bir yemek olduğunu unutuyor. Gerçekten ben eve gelen, bilumum franchiselardan 1 alana 1 bedava pizzalarından hiç bir şey anlamıyorum. Ayrıca malzemeden çok hamur+yağ yiyerek daha pizzanın yarısına gelmeden soğumuş oluyorum yemeğimden. Zaten bu işin maliyeti nedir? Nasıl bir malzemeyle çalışılıyor ki 1 alana bir bedava yapabiliyorsunuz? Ne bu ihraç fazlası pizza mı? Türklerin ortak noktası 'Bu neden daha pahalı?' mantığı bazen de işe yarıyor aslında, evet pahalı olan her zaman iyi değil tamam da, yani yemekte 'fiyatları kırdık, üzerine yetmedi bir de bedava verdik lütfen, yalvarırız yiyin' de beni çok baştan çıkaran bir yaklaşım değil. Neyse.Benim İstanbul'da bayıla bayıla yediğim bir numerolu pizza Çırağan'daki Upper Crust. Ne yazık ki evime getirmiyorlar ama evlere servisleri olduğu bölgedeki arkadaşlarıma gittiğimde, diktatör edasıyla başka bir pizza yemeyi reddediyorum. Hem malzeme çeşidi, hem hamur tat ve kalitesi hem de hızıyla benim favorim. Tavsiyedir.


Kendimi bildim bileli evde pizza yapanlara çok imrenmişimdir. E haliyle Upper Crust da gelmiyor eve.. Chicago'daki oda arkadaşım Tasha'nın şef erkek arkadaşı, aklına estikçe 20 dklık bir hazırlık sonucu bize incecik, muhteşem pizzalar yapardı. Bundan önce sadece 1 kere denemiş olsam da, taktım, evde pizza yapacağım diye. Nitekim yaptım da. Evde daha çok zaman geçirmeye başladığım bu son günlerde Bu arada kanatlı cupcake ve limonlu/mandalinalı bar misafirliğe gelen kızlardan iyi dilekler aldı, belirtmeden geçemeyeceğim.


Bahçede İlknur ve Esenle geçirilen, Kasım sonundaki neredeyse yaz gününden sonra elimde kalan tırtıklanmış peynirleri çöpe atmaya kıyamayınca, onlarla yapacak bir şey olarak ilk pizza aklıma geldi. Eureka! Hemen vazgeçilmez asistanım google'a başvurdum veeee işte pizza hamuru tarifi. Tarif Peter Reinhart'ın The Bread Baker's Apprentice kitabından. Bir insan için işin kitabını yazmış derler ya, bu adam gerçekten yazmış, buyurun size ekmeğin kitabı.


Pizza Hamuru


4 1/2 cups soğutulmuş un
1 3/4  ÇaK tuz bu kadar abartmaya gerek yok, göz kararı tuz işte, havuz problemi çözmüyoruz burada
1 ÇaK instant maya
1/4 cup zeytinyağı  tarifte isteğe bağlı diyordu ama ben Tariş İlk El kullandım, muhteşem oldu resmen zeytinli gibiydi
1 3/4 cups buz gibi su
İrmik ya da mısır unu, tezgahı unlamak için ben direkt un kullandım
Arifoğlu İtalyan Baharatları  bol bol kullandım bence daha guzel bir tat verdi


Bu arada ben pizza yapmaya kızlar gidince karar verdim, yani saat 1730 falandı, tarifi her zamanki gibi tam okumadım, veeee sürpriz! hamurun bir gece dinlenmesi gerekiyormuş! 2100de gelecek misafirlere bir şekilde yetiştireceğim dedim, ve inada bindi yaptım. Bu arada etraftaki tüm pizzacıları aradım, pizza hamuru satar mısınız bana diye, aklınızda bulunsun, hiç bir yer pizza hamuru satmıyor. Devlet sırrı çünkü, haspam.


Bu arada pizzaları yaparken sadece bitmiş resimlerini çektim, ona göre. Tarife geri dönersek, öncelikle tüm unu bir kaba koyup buzdolabında yarım saat beklettim. İyice soğuyan una, tuz+bol keseden italyan baharatını+instant mayayı ekledim ve karıştırdım. Sonra soğuk suyu ve zeytinyağını da karışıma ekledim, metal bir kaşıkla iyice karışana kadar karıştırdım. Hamur inanılmaz yapışkan, bir bardak su bulundurup, kaşığı suya batırarak kullanmak işi kolaylaştırıyor baya. Glutenin çıkması için bunu bir 5-6 dakika kadar yapmak gerekiyor, ben kaşıktan sıkılıp elimle yaptım, sürekli yoğurdum döndürerek hamuru. Kolay değil baya bir kol gücü ve sabır istiyor. Hamuru unlanmış tezgaha alıp 6 eşit parçaya böldüm. Ellerinizin kuru olduğuna sürekli dikkat etmek gerek burada, hamurların üzerine un serpiştirip, elimde her birini yuvarladım. Sonra yağlanmış bir tabağa koyup, üzerlerini de streçleyip buzdolabına kaldırdım. Tarif der ki, 1 gece beklesin, benim sadece 2 saatim vardı. Ne yapalım, yaptık işte.


Pişirmeden 45 dk önce buzdolabından çıkarttığım hamurları önce unlu tezgahta 45 dk beklettim. Sonra tam misafirler gelmek üzereyken biraz yoğurup, kopmayacak kadar ince olana kadar oklavayla açtım. Bu arada incelik tamamiyle hüner işi, benim hünerim düşük, o yüzden şu kadar ince açın falan diye havalanmıyorum, olduğu kadar. Şimdiii sıra geldi pişirmeye, 200 derecelik fırında, pizza taşında pişmesi gerekiyor da ben bu pizza taşı meretini bir türlü bulamadım koca İstanbul'da. O yüzden de fırın tepsimi ters çevirip direkt üzerine koydum pizzayı. Açılmış hamuru fırın tepsisinin üzerine koyup, kenarlarını kıvırdıktan sonra, en zevkli bölümüne geldik işte, malzemeler!!!!


Türkiye'de doğup büyümüş olmama rağmen, pişmiş domatesi pek sevmeyen bir insanım. Bir millet her şeye mi domates koyar ya, nasıl açlıktan ölmedim belli değil;) Klasik pizza malzemesi olarak marinara sos herkesin vazgeçilmezi, o yüzden ben de marinara yaptım.


Marinara Sos


3 domates rendesi
1 soğan, küçük doğranmış
2 ÇK domates salçası
3 diş sarımsak
1 ÇaK hardal
İtalyan baharatları
Kırmızı pul biber
İsteğe bağlı biraz kırmızı şarap
Tuz/Karabiber


Tüm malzemeleri bir tencerede toplayıp kısık ateşte yarım saat pişirdim, pişen karışımı rondodan geçirdim ve marinara servise hazır. Dediğim gibi ben pişmiş domatesçi değilim pek, ama misafirlere pizza dedik, normal bir pizza olacak tabii ki. Bu arada pizza malzemeleri olarak bir kaç öneri size. 2 soğanı ve bir baş sarımsağı, sadece üst ve altlarını keserek 180 derecelik fırında 1 saat tuz ve zeytinyağı ile pişirdim, yumuşacık ve tatlı oldular, inanılmazlardı. Onların dışında, yeşil ve kırmızı biber, dilimlenmiş kabak ve patlıcanları yağsız ızgarada, tavuk göğüsleri paneleyip minik parçalar halinde pişirdim, mantar ve ıspanakları çiğ olarak kullandım. Bir de unutmadan peynirler tabii ki, keçi peyniri, taze mozzarella, gouda ve her pizzada her şeyi bir arada tutmak için kullandığım rende kaşar.


Soğumaya bıraktığım marinarayı, AZ olacak şekilde ters fırın tepsisinde beni beklemekte olan hamura sürdüm. Az çok önemli burada, gerçekten ince pizzada fazla malzeme matah bir şey değil. Yarım ekmek üzeri pizzalardan bahsetmiyoruz canım burada, gurme işte anlayın. en alta biraz rende kaşar, üzerine istenilen sebzeler, onun üzerine keçi peyniri ve kaşar rendeyle kapanış. Fırında 20 dakika, buyurun efendim size mis gibi incecik ev yapımı pizza.


Ben bu pizzada, kabak, patlıcan, karamelize soğan, zeytin, keçi peyniri ve mantar kullandım.


Simdi sıra geldi gecenin yıldızına, beyaz pizza. İşte benim favorim bu. Normal pizzadan tek farkı marinara yerine beşamel sos kullanılması. Hamurun üzerine beşamel sosu sürdüm, fırınlanmış sarımsaklardan 4 adedini üzerine sürdüm. Sonra pane tavuk+taze mozzarella+ıspanakları da ekleyip, kaşarla da üzerini kaplayınca, pizzam hazır. Herkesten tam not alan bu pizza, hayatımın sonuna kadar yiyebileceğim bir tat. Gerçekten tek pizza seç deseler budur, başka bir şeyi özlemem, söz.

Bu arada 6 parçaya ayırmıştım hamuru hatırlarsanız. 4 tane yedik, 2 tane kaldı. Peter'cığım neyden bahsediyormuş görelim bakalım dedim, ve buzdolabına geri koydum...

Salı, Kasım 23, 2010

3, 2, 1, limonlu, mandalinalı bar

Süper stresli olduğum şu günlerde, mutfakta oyalanmak gerçekten en güçlü ilacı yaya bırakır. Tarif bulmak, okuyup anlamak, malzemeleri ayarlamak, o, şu, bu derken zaman geçiveriyor. Kanatlı cupake'imin başarısından sonra beni tutabilene aşk olsun. Melek dedik, şeytan dedik, günah çıkartma derken, allah ziyan edenleri sevmezmiş. 7 yumurta sarısını ne yapabilirim? Damar çeperlerime savaş açıp, bir omlet yapabilirim, ama yok zaten detoks peşindeyim. Ne yapsam diye debelenirken, aklıma google'a sormak geldi. 7 yumurta sarisi+tatlı+tarif yazınca, önüme çıkan binlerce sayfadan Delicious Lemon Bars kupayı aldı. Evet limonlarla kafayı bozdum ama hem ekşi hem tatlı, hem hep buzdolabında mevcut, rengi inanılmaz, kokusu muhteşem, sevmeyeni yok, neden olmasın? Lemon Bar dedikleri şey, özünde kurabiye üzeri limon kreması. Teoride gayet basit, yapması da gayet kolay. Tadı, rengi, görünüşü ise bir o kadar alengirli. Tabii ki ben tarife uymadım, bir iki değişiklikle olduğundan daha da ekşi ve renkli bir hale getirdim. Hadi bakalım, artık affettirdim herhalde kendimi.


Delicious Lemon Bars- Limon ve Mandalinalı Bar


Kurabiyemsi bölümü için


1 1/4 cups un
1/2 cup pudra şekeri
1/2 ÇaK tuz
1 stick tereyağı 100 gr tereyağı


Limon kreması için Limon+Mandalina kreması için


7 yumurtanın sarısı
2 yumurta
1 cup+ 2 ÇK şeker
2/3 cup limon suyu (4-5 limon) 2 limon+1 mandalina
1/4 cup limon rendesi 2 limon+1 mandalina rendesi
1/2 stick tereyağı 60 gr tereyağı
3 ÇK krema
Vanilya esansı




Hem israftan kaçınıyorum, hem de mutfakta yaşadığım mutluluğu uzatıyorum bir tarif daha yaparak. Alan mutlu veren mutlu sanırım. Evet, yumurta manyaklığı başlasın.


Öncelikle, pişmesi gerektiğinden kurabiyemsi bölümü yaptım. Tüm kuru malzemeleri elekten geçirerek kaba aldım.

Tarifte tereyağını soğukken kuru malzemelere yedirmemi söylüyordu ama yumurta çırpmaktan yprulan sağ kolum isyan etti ve ben yine tereyağını eritip koydum. Hemen karıştırıp, gayet gelişigüzel, kuma benzeyen bir karışım elde ettim.

Yapacağım borcamı yine folyoyla kaplayacaktım ki, baktım tarif de aynı şeyi yapmamı söylüyor. Demek ki ben de doğru bir şeyler yapıyorum artık.Yalnız tarifte bir dik, bir  yatay olarak iki folyo kullanın ve son folyoyu yağlayın diyor çünkü sanırım yapacağımız limonlu bar yapışkan ve kırılgan. Folyodan da çalmayın lütfen, kenarlardan artsın baya, ordan tutup kaldıracağız sanırım tatlıyı. Folyolu borcama döktüğüm karışımı, spatulayla kıyıya köşeye heryere iyice dağılacak şekilde bastırdım. Aynı kalınlıkta olmasına dikkat edin diyeceğim de, baya zor bir iş, olduğu kadar, pay hamuru kıvamında yapıştığı zaman, 180 derecelik fırına attım.

Kurabiyemsi pişerken, sırada limonlu krema var. Geçen Lemon Meringue Pie'dan baya idmanlıyım bu konuda, haydi bakalım. Önceki tariften kalan tüm yumurta beyazları+2 tam yumurtayı ora boy bir tencereye aldım. İyice karıştırdım.

Bu arada artık limon suyu ve rendesini eklemem lazımdı. Güzel Hanım izinde olduğundan gerçekten limon sıkasım hiç yoktu, sevmiyorum işte ya. Tarif 4-5 limon diyordu, buzdolabında bir tane de mandalina buldum, değişiklik olsun diye ekleyelim dedim.

Yalnız söylediğim gibi limon falan sıkmak istemiyordum, o yüzden köşede duran sebze/meyve sıkacağına gözüm takıldı. Annemi arayıp limon sıkıp sıkamadığını teyit ettikten sonra, 2 limon+1 mandalina attım içine. Baya bir debelendi alet, garip sesler çıkardı ama yaptı. Normalde 4-5 limondan çıkması gereken suyu, 3 meyveden aldım. Ama sanırım herşeyini sıktığı için öyle oldu. Biraz korktum açıkçası, kabuk mabuk demeden sıkıverdi alet, ekşi olabilir tatlımız.

Gerçekten bir canavar bu alet, 2 limon ve 1 mandalinadan kalan bunlar.

Elde ettiğim meyve suyunu da, şeker ve tuzla beraber karışıma ekledim ve iyice karıştırdım. Artık altını orta ateşte açtım ve karıştırmaya başladım. Tereyağını da küçük parçalara ayırıp karışıma ekledim.

Homojen ve kalın bir sıvı elde edene kadar, sürekli karıştırarak limonlu kremayı 5 dakika içinde hazırladım. Bu arada 20 dk sonunda kurabiyemsi bölüm de altın renginde ve muhteşem kokuyor!

Hazır olduğuna inandığım kremanın hemen altını kapayıp, seri bir şekilde süzgeçten geçirdim. Bu arada içine hemen vanilya esansı da koydum ve karıştırdım.

Tezgahta beklemekte olan ılık tabana, limon kremasını döküp, 180 derecelik fırına koydum.

15 dakika sonra Limonu Mandalinalı Bar hazır! Şimdi en zor bölüm. 2 saat, tatlıyı yalnız bırakmak gerekiyor. Borcamı soğutma teline oturtup, unutmak gerek. Ben evden çıkacağım için(ya da sabırsızlıktan) 1.5 saatte folyoyu borcamdan çıkarttım, biraz daha beklesem kötü olmazmış açıkçası. Ekmek bıçağı tipinde, tırtıklı bıçakla parçalara ayırdığım Limonlu Mandalinalı Barları servis için tabağa alıp üzerilerine bol bol pudra şekeri eledim.

İşte Limonlu Mandalinalı Bar! Mandalina eklentisi iyi olmuş, biraz daha ekşi ve doygun bir tadı var. Buzdolabında üzeri kapalı saklayın, Enjoy!!!


Kanatlı cupcake

Küçükken, yan komşularımız Amerikalı bir aileydi. Benim yaşımda 2 kızları vardı, Jennifer ve Emily, taşınana kadar en iyi arkadaşlarımdı. Evlerine gitmeye bayılırdım çünkü hiç görmediğim türlü türlü şeyler vardı oyuncak olsun, kitap olsun. Ama en inanılmaz şeyler annelerinin mutfağında saklıydı. Mini marshmallow'lu sıcak çikolata'dan tutun, tüpten çıkan sıvı peynire, oyuncakçı gibi bir mutfaktı. Benim en sevdiğim şey ise, doğum günlerinde yapılan pofuduk kar beyazı kek ve üzerindeki pembe kremasıydı. Yıllar sonra öğrendim ki, bu kek Amerikan mutfağının demirbaşlarından biri olan Angel Food Cake. Kekin özelliği gerçekten inanılmaz hafif olması. Isırdığınızda bir bulutu ısırırcasına pamuk gibi, vanilyalı, bembeyaz bir kek. Gerçekten her evde bulunan, marketlerde bir sürü hazır karışımı bulunan bir kek bu. Tam zıttı bile mevcut, çikolata bombası Devil's Food Cake, artık o da belki bir sonraki post'a. Esen'in bana blogumu ihmal ettiğimi hatırlatırcasına aldığı cupcake kağıtlarını kullanmak istediğimden, cupcake olarak yapılabileceği bir tarif aradım. Ve buldum. İşte postsuz geçen 1 haftadan sonra, günah çıkartmışçasına hafif bir kek.

Angel Food Cupcake- Bunu da çevirmeyeceğim, sadece merak edenler için Melek Yemeği;)


180 derece fırın

Cupcake'ler için

3/4 cup şeker(1/4 ve 1/2 olarak ayrılacak)
1/2 cup un
7 yumurta akı, oda sıcaklığı
1/2 ÇaK cream of tartar 1 ÇaK kullandım, benim yumurta akları bir türlü çırpılmadı
1/8 ÇaK tuz
1 ÇaK vanilya esansı
2 portakalın rendesi Gerek yok, koymadım
1 paket beyaz çikolata
Renkli pasta süsü

Kreması için

1 cup krema
1/2 ÇaK vanilya esansı
1 ÇK şeker
Kırmızı renk gıda boyası -Ben üzerini aynen komşumunki gibi pembe yapmak istedim


Öncelikle her zamanki gibi kuru malzemelerimi eleyerek başladım. 1/4 cup şeker+1/2 cup un+tuz. Her eleyişimde daha da şaşırıyorum ve bu işlemin gerekliliğini bir kez daha anlıyorum, hem şekerin hem de unun içinde koca koca topaklar oluyor.

7 adet yumurta akını ayırdım, sarılarına yazık olacak diye başka bir tarif arayışına girmeyi aklımın bir köşesine yazdım. Yumurta akı gerçekten sinirlerimi bozuyor, vıcık vıcık oooof.

Bu hayattan bir türlü ders alamama sorunum her yerde karşıma çıkıyor sayın okuyucu, çırpacak 7 yumurta akım var fakat hala mikserim yok. Akılsız başın cezasını bu sefer de eller çekecek.

Eller demek yanlış oldu sanırım, çırpmaktan alt kollarım resmen tutuldu. Ama yumurtaların çokluğundan mıdır, havadan mı, benden mi, bir türlü sertleşmedi yumurtalar. Bu arada artık 1/2 cup şekeri ve vanilyayı ekledim.


Cream of tartar takviyesi ile biraz daha elle tutulur hale geldiler, ama şevkim kırıldı baya. O yüzden ekstra cream of tartar ekledim. Biraz hile yapıyorum, olacak o kadar. Sonunda 'soft peaks' halini alıp sertleşen yumurta aklarına, un+şeker+tuz karışımımızı yavaş yavaş, fazla karıştırıp yumurtaları söndürmeden karıştırıyoruz.


Karışım gerçekten de porselen diş derecesinde beyaz oluyor. Boşuna melek keki dememişler. Ben burada olaya müdahale edip, hamura renkli pasta süsü ekledim. Pişince eriyip, içini rengarenk yapacaklarını umuyorum, kağıt üzerinde sıkıntı yok. Şimdilik.


Tarifte portakal rendesi vardı, ben onu çıkarttım. Yerine her cupcake'e 1 kare olmak üzere beyaz çikolata ekliyorum. 

Muffin kalıbına, cupcake kağıtlarını koyup, her birini yarıya kadar hamurla doldurdum. Sonra hamurun içine birer adet çikolata koyup, üzerini kapatacak kadar hamur ilave ettim.

180 derecelik fırına koyduğum cupcake'ler pofuduk pofuduk oldular hemen! Bu arada bir kaba krema+vanilya+şekeri koyup iyice karıştırdıktan sonra, içine yumurta çırpacağını da koyup, buzdolabında yarım saat beklemeye koydum, tarif öyle diyordu, bir bildiği var herhalde.

Tarifte 18 dk diyordu ama benim sipo fırın yine pişiremedi, ben 25 dk kadar tuttum fırında. Üzerleri tatlı bir kahverengi olana kadar sabretmek gerek.

İşte bu!!!!!!Ne soğumasını, ne de kremasını bekleyemeden yedim, kendime 10 üzerinden 10 verdim gerçekten yağsız olduğu için çok hafif ve yumurta akları nedeniyle süngerimsi.Anlatamıyorum, yemek gerek.

Cupcake'leri hemen muffin kalıbından çıkartıp soğutma teline aldım. Bu arada da iyice soğuyan kremayı alıp çırpmaya başladım. Kırmızı gıda boyası da ekleyince, komşumun tatlı doğum günü pembesini bulmuş oldum!

Bulduğum en küçük torba olarak, buzdolabı torbası alıp içine kremayı doldurdum. Bir köşesinden küçüçük bir parça kesip, kendime krema torbası yaptım.

Veeee işte Angel Food Cake Cupcakes with White Chocolate- Kanatlı Beyaz Çikolatalı Cupcake!!!!!

Renkli kişiliğini de göstersin, budur!


Yumurta sarılarını unuttum sanmayın, 2. tarif yolda...Geri sayım başladı.